Kaybolan arıların sırrı Pazartesi, 04 Nisan 2011 Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde arılar kitle halinde kayboluyor. Bir sabah içi bal dolu kovanlardan çıkıyorlar ve bir daha geri dönmüyorlar. Arkalarında neden geri dönmemiş olabileceklerine dair hiçbir ipucu bırakmıyorlar. Ne ölüleri bulunuyor ne de başka bir yere göç ettiklerine dair emare... Bu endişe verici bir gelişmedir çünkü arılar doğadaki en önemli görevlerden birini yapıyorlar. Bu görev döllendirmedir.Bir kovanın arıları günde yüz bin çiçek döllendirir. Çiçekten çiçeğe dolaşırken erkek polenlerle dişi polenleri buluşturur. Bu buluşmadan tohum, meyve meydana gelir.Nasıl erkek olmadan kadın hamile kalamazsa, arı olmadan da birçok bitki çoğalamaz. Meyve, sebze, yenilebilir otlar, çiçekler ve fındık ceviz gibi sert kabuklu yemişlerin yüzde sekseni arılar tarafından döllenir. “Yediğimiz üç sokumdan birini arılara borçluyuz” diyor bir uzman.Albert Einstein’in birçok konuda olduğu gibi bu konuda da klasikleşmiş bir lafı var: “Eğer arı yeryüzünden kaybolursa en fazla dört yıl sonra insan da kaybolur. Arı yoksa döllenme yoktur, döllenme yoksa insan yoktur.” Arıların neden kaybolduğunu öğrenmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne gideceğiz. Arılar 2007’de birdenbire burada kaybolmaya başladı. Bazı yerlerde yüzlerce kovan birdenbire boşalıyordu. Pennsylvania eyaletinde arılar bir günde bir arıcının üç bin kovanını birden terk etti. Amerikalı arıcılar ortalığı velveleye verince diğer ülkelerdeki arıcılardan da ses gelmeye başladı. Fransa’dan Japonya’ya, Türkiye’den İngiltere’ye sayısız ülkede benzer kayıplar olduğu ortaya çıktı. Bilim adamları bu esrarengiz yok oluşa Koloni Çöküş Sendromu adı verdiler. (Bir kovan grubunun meydana getirdiği arılara koloni denir.) Birçok suçlu incelendi: Parazitler, bakteriler, genetiği ile oynanmış bitkiler, arıların yön bulma organlarını etkilemesi mümkün cep telefonları, sırayla sanık sandalyesine oturtuldu. Ama suçlu bunların arasında değildi.Diğer bütün olası nedenler elendikten sonra gözler yavaş yavaş Amerika’nın tarımdan çok endüstriye benzeyen, mono-culture denilen, tek ürün ağırlıklı üretim tarzına çevrildi.Çünkü organik tarım yapan yerlerde, doğal haline bırakılmış arılarda bir sorun yoktu. Kayıplar “gezgin” diye tarif edilen, her yıl döllenme görevi yapmak üzere tek ürün üretim bölgelerine taşınan arılarda yaşanıyordu.ABD’de mono-culture küçük ülke büyüklüğünde alanları tek bitkiye, örneğin badem veya kiraza, tahsis etmek demektir. Buralarda başka bitkilerin yaşamasına izin verilmez onun için buralarda yılda sadece birkaç hafta dışında çiçek yoktur. Çiçek olmadığı için de arı yoktur.Her yıl ilkbahara doğru, TIR’lara yüklü kovanlarda milyarlarca arı, ABD’nin birçok eyaletinden tek ürün bölgelerine taşınır.Florida arıcıları şubat ayının sonundan başlayarak arılarını yükleyip Kaliforniya’nın dev badem ve narenciye plantasyonlarına götürürler. Dört bin kilometreden uzun olan yolu kat etmek bir hafta kadar sürer.Mart ortalarında arılar Florida’ya geri getirilir. Mayısta Kanada hududundaki kiraz plantasyonları için yeniden yola çıkılır.ABD’deki arıcılar gelirlerinin yüzde yetmişini baldan değil arılarını bu şekilde çalıştırmaktan kazanıyor. Amerika’nın yeni köleleri arılardır. İşte bu çalışmadan döndükten sonradır ki arılar ortadan kayboluyor. “Kaliforniya’ya götürdüğüm arılar geri geldikten birkaç hafta sonra kaybolmaya başlıyor” diye konuştu bir arıcı. “Florida’da bıraktıklarımda hiçbir şey yok.” Ama neden? Kaybolan arıların sırrı çözüldüYıllık ortalama 1,7 milyon ton civarındaki dünya badem ürününün yüzde sekseni ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki dev çiftliklerden alınır.İki buçuk milyon dönümlük bir alanı kapsayan bu çiftliklerde arı yaşamaz. Çünkü buralarda ağaçlar birkaç hafta çiçek açar. Başka bitkilerin yaşamasına izin verilmediği için bu kısa dönem dışında çiçek yoktur.Arılar çiçeklerden beslenir. Onun için bademliklerde barınmaları mümkün değil. Bu nedenle ilkbaharda oralara başka yerlerden arı getirilmesi lazım ki çiçekleri döllenebilsin ve ağaçlar badem versin. Şubat ayının sonlarına doğru badem çiçeklerini döllendirmek üzere arılar TIR’larla Kaliforniya’ya taşınır. ABD’de iki küsur milyon arı kovanı var. Bunların yarısı bu hicrete katılır. Çiçek mevsiminden sonra arılar binlerce kilometre yol kat edip üslerine geri götürülür.Badem gibi mono-culture yani tek ürün tarımı uygulanan her yerde durum aynıdır. Tek ürün bölgelerinin bir başka özelliği daha var. Plantasyonlarda hastalık orman yangını gibi çabuk yayıldığı için büyük miktarda sinek ve böcek öldürücü kimyasal kullanılır. Ağaçlar havadan ve yerden sürekli kimyasallarla yıkanır.Bitkisel kimyasalların atası Almanlar tarafından keşfedilen ve Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan kimyasal silahlardır. Savaştan sonra kimyasal silah üreticileri fabrikalarını kapatmak için ürünlerine sivil alanda kullanım sahası aradılar. Tarımı buldular. İnsanları öldürmek için icat edilen formüller sinek ve böcek öldürmek amacıyla tarımın hizmetine sunuldu.Piyasaya yeni ilaçlar sürüldü İnsanları saymazsak, bundan en çok ilaçlanmış, yani zehirlenmiş bitkilerden bal ve polen toplayan arılar etkilendi. İlaçlanmış çiçeklere konan arılar şaşkın ve zihni bulanık sarhoşlar gibi yalpalamaya başlıyorlardı. Sürekli üstlerini temizlemeye çalışıyorlar, sonra düşüyor, bir daha kalkamıyorlardı. Şikâyet üzerine kimya şirketleri 2003’te piyasaya yeni tarımsal ilaçlar sürdü. Bunlar sadece belli böcekleri öldürecek ama arılara zarar vermeyeceklerdi. Gerçekten arılar ilaçlı çiçeklere temas ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ettiler.Ama üslerine geri döndükten sonra kovanları terk etmeye ve dönmemek üzere ortadan kaybolmaya başladılar. Bilim insanları hem arılarda hem de kovanlarda yüksek miktarlarda “zararlılara” karşı kullanılan kimyasal buldu. Bir Amerikan üniversitesi yirmiden fazla değişik kimyasal tespit etti. Ve şu ortaya çıktı:Yeni böcek ilaçları arıları hemen öldürmüyor, sinir sistemlerini yavaş yavaş tahrip ediyordu. Hafıza kaybına neden oluyorlar ve arının yön bulma yeteneğini yok ediyorlardı. Arılar kovanlarına dönemiyorlar çünkü yolu bulamıyorlar veya hatırlamıyorlardı.Kimyasal kullanılan yerlere götürülen koloniler çöküyordu. Yerinde, normal koşullarda bırakılanlara ise hiçbir şey olmuyordu. Çözüm basit gibi görünüyor ama değil. ABD’de çıkar lobilerinin büyük siyasi gücü vardır ve kimya şirketleri çok güçlüdür. Önlem alınmasını önlüyorlar. Arılar ölüyor, kimyasallar ise serbestçe ve bol bol satılmaya devam ediyor.Arı darlığı başlayınca Avustralya’dan Kaliforniya’ya jumbo jetlerle kovan taşınmaya başlandı. Bilim adamları da kendi kendine döllenen bir badem cinsini mükemmelleştirmeye çalışıyor. İtalya, Fransa ve Slovenya’da ise bazı kimyasallar yasaklandı. Bizde yasaklanmadığını söylememe bilmem gerek var mı? Demek ki arıların neden ortadan kaybolduğu sır değil. Sır olan paragöz insanın nasıl bu kadar aptal olabileceğidir. Ama belki bu da sır değil.Einstein kâinatta sonsuz olan tek şeyin insan aptallığı olduğunu söylememiş miydi?K: Milliyet / Metin Münir
garibler kervanı
4 Nisan 2011 Pazartesi
30 Mart 2011 Çarşamba
Yiyeceklerimize gizlenen zehir: BPA Dikkat: Vücudunuzda BPA olarak da bilinen bisfenol A adlı kimyasal madde bulunuyor olabilir. İşte yiyecek ve vücutta bulunan kimyasalların zararları... Cufon.replace("h1"); Mutfaktaki dolapların içinde korkunç bir şey saklanıyor! Vücudunuzda BPA olarak da bilinen bisfenol A adlı kimyasal madde bulunuyor olabilir. BPA, ABD'deki fabrikaların plastikten yapay reçineye kadar birçok ürünün üretiminde, her bir Amerikalıya yılda 2,7 kg düşecek kadar kullandığı sentetik bir estrojen-dir. Bu, çok yüksek bir estrojen miktarıdır. Amerikalıların yüzde 92'sinden fazlasının idrarında BPA bulunuyor ve bilim adamları bu maddeyi henüz kesin olmamakla birlikte, göğüs kanserinden obeziteye, dikkat eksikliğinden kız ve erkek çocuklarındaki üreme organı anormalliklerine kadar birçok şeyle ilişkilendiriyör. Şimdilerde, BPA'nın yiyeceklerimizde de bulunduğu anlaşılıyor. Tüketici Raporları adlı dergi, Aralık sayısında yayınlanacak bir yazı için markalı bazı konserve yiyeceklerini test etti ve neredeyse hepsinde BPA buldu. Dergi ayrıca, Similac Advance adlı bebek mamasının toz olanında değil, ama sıvı halinde satılan türünde ve yine teneke kutuda satılan Nestle Ju-icy Juice isimli üründe BPA tespit etti. Yiyeceklerdeki BPA muhtemelen çoğu kutunun iç yüzeyinde kullanılan kaplamadan geçmişti. Bu durumda telaşlanmamız gerekir mi? Kimya endüstrisine bakılırsa, buna gerek yok. Amerikan Kimya Konseyi'nden Steven Hentges test sonuçlarını reddediyor ve Amerikalıların, düzenleyici hükümet kuruluşlarının güvenli bulduğu miktarlarda BPA aldığını belirtiyor. Hentges, BPA'ya maruz kalan farelerin üreme sağlığında anormalliklere yol açmadığını gösteren yeni bir araştırmanın sonuçlarına da dikkat çekiyor. Fakat bu kimyasalın yiyecek ve içecek kaplarında kullanılmasının yasaklanmasını isteyen Göğüs Kanseri Vakfı'na göre, 200'den fazla araştırmada düşük dozlarda BPA alımının sağlığı olumsuz yönde etkilediği ortaya koyuldu. Göğüs Kanseri Vakfı'na bilim danışmanlığı yapan ve New York eyaletinin Poughkeepsie şehrindeki Vassar Koleji'nde profesör olan Janet Gray, "Bağımsız bilim insanlarının, yani kimya sanayii için çalışmayanların büyük çoğunluğu, erken yaşlarda düşük dozda BPA'ya maruz kalmanın sonuçlarına dair kaygı duyuyor" diyor. Bilimsel dergilerde yayınlanmış makalelerde, hamile farelere verilen BPA'nın bu farelerin yavrularının üreme organlarında şekil bozukluklarına, erkek farelerde ise düşük sperm sayısına neden olabileceği tespit edildi. Çevre Sağlığı Perspektifleri dergisi bû yıl, BPA'ya maruz kalmış hamilefarelerin rahim boynunda (serviks), rahimlerinde ve vajinalarında anormallikler olan yavrular doğurduğunu tespit etti. Üreme Toksikolojisi dergisindeki makaleye göre, düşük dozlarda BPA'ya maruz kalan dişi farelerde, erken ergenlik hastalığı görüldü. Araştırmaların çoğu hayvanlar üzerinde yürütülse de, Amerikan Tıp Derneği Dergisi'nde geçen yıl yayınlanan bir makalede, kanında yüksek düzeyde BPA bulunan insanlarda "kalp damar ve şeker hastalıkları ile karaciğer enzimi anormalliklerinin daha yaygın olduğu" bildirildi. Başka bir çalışmada, kanında yüksek düzeyde BPA bulunan hamile kadınlarda düşük vakalarının daha fazla görüldüğü bulundu. Bilim adamları, şekli bozuk üreme organlarıyla doğan erkek çocuklardan, buluğ çağına 6 veya 8 yaşlarında giren kız çocuklarından, erkeklerde ve kadınlarda göğüs kanseri vakalarından ve erkeklerde azalan sperm sayılarından söz eden raporların sayısındaki artışa dikkat çekiyor. İç salgı bezleri uzmanları örgütü olan Endokrin Derneği, bu türden anormalliklerin iç salgı bezlerinin işlevini bozan kimyasallardan kaynak¬lanabileceğini söyledi. Kanada, geçtiğimiz yıl BPA'nın insan sağlığına zararlı olabileceğine karar veren ilk ülke oldu. Massachusetts eyaleti Ağustos ayında bir halk sağlığı önerisi yayınlayarak, hamilelerin ve çocuklarını emziren kadınların veya 2 yaşından küçük çocukların BPA'ya maruz kalmamaları konusunda uyarıda bulundu. Bu konuda fazlasıyla pasif kalan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), konuyu yeniden araştırıyor. Ayrıca BPA'nın yiyecek ve içecek kaplarında kullanımını yasaklamayı öngören kanun taslakları Kongre'de inceleme sürecinde. Bilim ve Çevre Sağlığı İletişim Ağı'ndan Dr. Ted Schettler, "Amerikalıların yüzde 92'si bir kimyasala maruz kalıyorsa, bu durumda doğru hareket etmek zorundasınız. Kemirgenler üzerinde yapılmış bireysel çalışmalar hakkında çene çalmaya devam mı edeceğiz, yoksa eyleme mi geçeceğiz?" diyor. Benim ailemde, yiyecekleri saklamak veya mikrodalga firma koymak amacıyla kullandığımız BPA içeren plastik kapların sayısını azaltıyoruz. Artık metal kutudan su içiyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinde gazetecilik yaparken savaş ağalarından, haydutlardan ve tarantulalardan kaynaklanan tehditleri sineye çektim. Ama iç salgıların işlevini bozan kimyasallar beni cidden korkutuyor. Nicholas D. Kristof Sabah/ New York Times
15 Nisan 2010 Perşembe
Dirilt bizi ey Kur’an!
Hayatımıza yön veren senin ahkamın olsun. Seni bize gönderen yüce Yaratıcımızın emri yeryüzünde hakim, beşeriyet seninle mutmain olsun. Hayatımız boyunca hep birilerini örnek aldık. Kimi zaman bizden daha fazla bilenleri, kimi zaman önder olarak gördüğümüz bazı kimseleri, kimi zaman hayatları koşuşturmaca içerisinde olanlar, kimi zamanda iyi edebiyat yapanlar hep bizim fark ettirmeden kendilerini örnek aldığımız kişiler olmuşlardır. Fakat az bir bilgiye sahip olduğumuzda da maalesef ilk eleştirdiğimiz insanlar da onlar olmuşlardır. Daha iyisini yapmışçasına, daha güzel örneklikler sergilemişçesine eleştiri oklarımızı bir zamanlar bize örnek olan insanlara yöneltmişiz. Yerden yere vurmuşuz bazen acımasızca. Haklı sebeplerimiz olsa da bazen kantarın topuzunu kaçırmışız farkında olmadan. Bu insanlar bize belki de İslam’ı sevdiren, bize gerçekleri anlatan insanlar olmuş. Ama ne hazindir ki bir çoğu konuşmalarıyla sevdirdikleri İslam'dan bihaber hayat tarzlarıyla şaşırtmışlar bizi. Gayrimüslim birinin sözü hala kulaklarımı çınlatmakta: "İnsanlar bana söylemleriyle İslam’ı sevdirdiler ama yaşantılarıyla nefret ettirdiler.” Kişilere endeksli bir hayat tarzı değil aslında İslam. Kişiyle özdeş değil. Kimsenin tapulu malı değil kısacası. Aslında İslam’a bakış açımızdaki problemden kaynaklanıyor tüm bunlar. Şu gerçeği çoğu zaman gözden kaçırıyoruz. Kişiler değil, yoktan var edenin bize inzal ettiği Kitap anlatıyor Müslüman’ı ve onun hayat tarzını. Ne yapması gerektiğini ve ne yapmaması gerektiğini yine Kur'an çiziyor yeşil ve kırmızı çizgilerle. Oldukça belirgin bir çizgi çizer Kur'an insanları tanımlarken. Öyle belirgin ki, birbirine karışması imkansız. Birbiri içine geçmesi ve yanlış anlamamız imkansız. Tüm olasılıkları göz önünde bulunduran Rabbimiz altlarına çizdiği kalın çizgilerle tanımlar insana dair tüm vasıfları. Müslüman, mü’min, kafir, fasık, mücrim, münafık, müfsit, zalim, hata edenler, hataları hayatlarını kuşatanlar, mazlum, mustazaf, müstekbir gibi bir çok tanımı açık bir şekilde görmekteyiz. Allah’ın kitabı hiçbir şeyi noksan bırakmadan açık ve net bir şekilde açıklıyor hepsini. Beşerin kendi tanımlarına gerek duymadan onların yanlış anlama ve yanlış tanımlamalarını göz önünde bulundurarak ona bırakmıyor yüce yaradan. Bizi Kur’an şekillendiriyor ve ismimizi yine Kur’an koyuyor.
Bizi dirilten, ayağa kaldıran, yaşamımızı şekillendiren yine yüce Allah’ın kitabı. Evet bizi diriltecek olan tek kaynak.Dirilt bizi ey Kur’an!Kavram kargaşasının ortasında debelendiğimiz günümüzde yaşantımız ve eylemlerimiz doğrultusunda bize Rabbimizin koyacağı isme ve o ismin gerekliliğin yapmaya talibiz.Dirilt bizi ey Kur’an!Susuz ve suya hasret kurak toprak gibi senin bize kana kana gelmene muhtacız. Seni anlamaya, seninle konuşmaya, seninle yürümeye, seninle yol almaya ve seninle dirilmeye muhtacız.
Dirilt bizi ey Kur’an!Fırtınalarla boğuşuyorken senin sakin limanına yaklaştık, nerede durmamız gerektiğini, nerede fırtınaya dahil olmamız gerektiğini yine sen göster bize. Ne senin gölgendeyiz diye rahat oturalım, ne de senin ardına sığınarak tüm dünyayı gereksiz ithamlarla bulandıralım.Dirilt bizi ey Kur’an!Birliğimiz, birlikteliğimiz dağıldı. Her birimiz parçalanmış tesbih taneleri gibi her bir yöne dağıldık. Toparlanmaya, tekrar kardeş olmaya, yar ve yaran olmaya ihtiyacımız var. Senin mü'minler ancak kardeştir ayetini yaşamaya şu an çok fazla muhtacız. Biz, bir binanın tuğlaları gibi olmalıydık. Oysa kalplerimiz sınırlarla, cemaatlerle, camialarla, mezheplerle bölündü.Dirilt bizi ey Kur’an!Peygamberimizin bize emanet bıraktığı Ümmeti muhafaza edemedik. Onu hovarda mirasyediler gibi paramparça parçaladık.Bazıları seni anlaşılmaz bir kitap olarak tanıttı. Açıp anlamaya bile çalışmadı. Bazıları seni yüksek raflardan hayata indiremedi bile. Yine bazıları seni hayatlarından çıkarıp sadece merasim kitabı gibi lanse ederken, kimileri de bir kısmını okuyup, bir kısmını inkar etti.Dirilt bizi ey Kur’an!Kalbimize tıpkı Mekke'de nazil oluyormuşçasına tekrar nazil ol. Ayet eyet, sure sure tekrar in kalplerimize. Tıpkı sahabiler gibi biz de onar onar hayatımıza aktaralım seni.
Dirilt bizi ey Kur’an!Bize kalmamız gereken yeri, nerde durup nerede harekete geçmemiz gerektiğini ve ne zaman yürümemiz ve ne zaman koşmamız gerektiğini bir daha hatırlat. Hatırlat ki her şey çok geç olup ölüm kapımızı çalmadan senin ayetlerin bizde tezahür etsin.Dirilt bizi ey Kur’an!Üzerimize serpilen ölü toprağının kalkmasını sağla. Ve bizi şaha kaldırsın her ayetin.Bizi harekete geçirsin tıpkı kızgın çölde Ömeri, Hamzayı ,Aliyi, Osmanı, Aişeyi, Haticeyi, Sevdeyi, Zeynebi, Fatımayı ve diğerlerini harekete geçirip şimdi anarken saygıyla andığımız bu örnek insanları diriltip harekete geçirdiğin gibi bizi de dirilt.Dirilt bizi ey Kur’an!Hayatımıza yön veren senin ahkamın olsun. Seni bize gönderen yüce Yaratıcımızın emri yeryüzünde hakim, beşeriyet seninle mutmain olsun. Biz kalbimizi yitirdik. Peygamberimizin “onlar senin yüce kitabını terk ettiler,terkedilmiş olarak bıraktılar” şikayetinde dile getirildiği gibi bizler seni terk etmek istemiyoruz. Seni yok saymak, senin bir kısmına inanıp bir kısmını inkar etmek değil bütününe iman etmek istiyoruz.Dirilt bizi ey Kur’an!Biz senin kulbuna tutunmak istiyoruz. Rabbimizin sağlam kulp diye bahsettiği kulpa tutunmamız gerektiğini yine senden öğrendik ve sağlam kulpun ne olduğunu da yine senden öğrendik.Dirilt bizi ey Kur’an!Cihanşümul mesajınla, alemlere rahmet olarak gönderilen elçinle, tüm insanlığı kucaklayan metninle, "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz, bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna gazab ettiklerinin ve sapmışların yoluna değil" mealindeki duanla yoktan var edene yaklaştır, yakınlaştır bizi.Dirilt bizi ey Kur’an!Yoktan var edeni senden öğrendik, ibadeti, yaradana yaklaşmamızı, onun Resulünü, ona nasıl iman etmemiz gerektiğini, duayı, sevmeyi, salatı, yaşamaya dair ne varsa hepsini senden öğrendik.
Dirilt bizi ey Kur’an!Adem (a.s.)'ı senden öğrendik. Sen tanıklık yaptın. Ayna oldun İbrahim (a.s.) Rabbini ararken, Nuh (a.s.) gemisini yaparken, İsmail boğazlanmak üzere yatırılmışken, Yusuf (a.s.)'ın kuyudan hükümdar olma yolundaki mücadelesinde, Eyüp (a.s.)'ın sabrında, Ashab-ı Kehf'in kıssasında, Ad, Semud ve Medyen kavimlerinin yaşadıklarında, Firavun ve diğer zalimlerin işlediği zulümlerde hep sen ayna oldun bize. Ve olmaya devam edeceksin bizden sonra geleceklere de.Dirilt bizi ey Kuran!Af dilemeyi senden öğrendik. Dua etmemiz gerektiğini ve dua etmeyi, istemeyi, dilemeyi senden öğrendik. Allah’a sığınmayı, tefekkürü, tezekkürü, akletmeyi, düşünmeyi, mukayese edip doğru yolda yürümeyi hep senden öğrendik.Dirilt bizi ey Kur’an!Her surende cenneti, cehennemi, hesap gününü okuyorum. Cennet ayetleriyle yüzümde tebessüm beliriyor. Cehennem ayetleriyle yapmam ve sakınmam gerekenleri hatırlıyorum. Kıssaların hep yol gösteriyor bana.Duam Fatiha.Önderimizi anıyoruz Ahzab'la. Davamın temellerini atıyorum tüm peygamberlerin hayatlarının şekillendiği Enbiya ile.Tevbe diliyoruz yılmadan, usanmadan.Fetih isteğimiz bizi şahlandırıyor.İnşirah dileniyoruz bazen kalbimize.Kıyameti yaşıyoruz kimi zaman.Adiyatla tozu dumana katarak koşturmamız gerektiğini hatırlatıyoruz nefsimize.Kur’an'la istiyoruz. Kur’an'la diliyoruz. Kur’an'la şekillendirmek istiyoruz hayatamızı. Dirilt bizi ey Kur’an, bizi ve kalbimizi.Ey Kur’an dirilt bizi, bir daha ölmemek üzere…
Hayatımıza yön veren senin ahkamın olsun. Seni bize gönderen yüce Yaratıcımızın emri yeryüzünde hakim, beşeriyet seninle mutmain olsun. Hayatımız boyunca hep birilerini örnek aldık. Kimi zaman bizden daha fazla bilenleri, kimi zaman önder olarak gördüğümüz bazı kimseleri, kimi zaman hayatları koşuşturmaca içerisinde olanlar, kimi zamanda iyi edebiyat yapanlar hep bizim fark ettirmeden kendilerini örnek aldığımız kişiler olmuşlardır. Fakat az bir bilgiye sahip olduğumuzda da maalesef ilk eleştirdiğimiz insanlar da onlar olmuşlardır. Daha iyisini yapmışçasına, daha güzel örneklikler sergilemişçesine eleştiri oklarımızı bir zamanlar bize örnek olan insanlara yöneltmişiz. Yerden yere vurmuşuz bazen acımasızca. Haklı sebeplerimiz olsa da bazen kantarın topuzunu kaçırmışız farkında olmadan. Bu insanlar bize belki de İslam’ı sevdiren, bize gerçekleri anlatan insanlar olmuş. Ama ne hazindir ki bir çoğu konuşmalarıyla sevdirdikleri İslam'dan bihaber hayat tarzlarıyla şaşırtmışlar bizi. Gayrimüslim birinin sözü hala kulaklarımı çınlatmakta: "İnsanlar bana söylemleriyle İslam’ı sevdirdiler ama yaşantılarıyla nefret ettirdiler.” Kişilere endeksli bir hayat tarzı değil aslında İslam. Kişiyle özdeş değil. Kimsenin tapulu malı değil kısacası. Aslında İslam’a bakış açımızdaki problemden kaynaklanıyor tüm bunlar. Şu gerçeği çoğu zaman gözden kaçırıyoruz. Kişiler değil, yoktan var edenin bize inzal ettiği Kitap anlatıyor Müslüman’ı ve onun hayat tarzını. Ne yapması gerektiğini ve ne yapmaması gerektiğini yine Kur'an çiziyor yeşil ve kırmızı çizgilerle. Oldukça belirgin bir çizgi çizer Kur'an insanları tanımlarken. Öyle belirgin ki, birbirine karışması imkansız. Birbiri içine geçmesi ve yanlış anlamamız imkansız. Tüm olasılıkları göz önünde bulunduran Rabbimiz altlarına çizdiği kalın çizgilerle tanımlar insana dair tüm vasıfları. Müslüman, mü’min, kafir, fasık, mücrim, münafık, müfsit, zalim, hata edenler, hataları hayatlarını kuşatanlar, mazlum, mustazaf, müstekbir gibi bir çok tanımı açık bir şekilde görmekteyiz. Allah’ın kitabı hiçbir şeyi noksan bırakmadan açık ve net bir şekilde açıklıyor hepsini. Beşerin kendi tanımlarına gerek duymadan onların yanlış anlama ve yanlış tanımlamalarını göz önünde bulundurarak ona bırakmıyor yüce yaradan. Bizi Kur’an şekillendiriyor ve ismimizi yine Kur’an koyuyor.
Bizi dirilten, ayağa kaldıran, yaşamımızı şekillendiren yine yüce Allah’ın kitabı. Evet bizi diriltecek olan tek kaynak.Dirilt bizi ey Kur’an!Kavram kargaşasının ortasında debelendiğimiz günümüzde yaşantımız ve eylemlerimiz doğrultusunda bize Rabbimizin koyacağı isme ve o ismin gerekliliğin yapmaya talibiz.Dirilt bizi ey Kur’an!Susuz ve suya hasret kurak toprak gibi senin bize kana kana gelmene muhtacız. Seni anlamaya, seninle konuşmaya, seninle yürümeye, seninle yol almaya ve seninle dirilmeye muhtacız.
Dirilt bizi ey Kur’an!Fırtınalarla boğuşuyorken senin sakin limanına yaklaştık, nerede durmamız gerektiğini, nerede fırtınaya dahil olmamız gerektiğini yine sen göster bize. Ne senin gölgendeyiz diye rahat oturalım, ne de senin ardına sığınarak tüm dünyayı gereksiz ithamlarla bulandıralım.Dirilt bizi ey Kur’an!Birliğimiz, birlikteliğimiz dağıldı. Her birimiz parçalanmış tesbih taneleri gibi her bir yöne dağıldık. Toparlanmaya, tekrar kardeş olmaya, yar ve yaran olmaya ihtiyacımız var. Senin mü'minler ancak kardeştir ayetini yaşamaya şu an çok fazla muhtacız. Biz, bir binanın tuğlaları gibi olmalıydık. Oysa kalplerimiz sınırlarla, cemaatlerle, camialarla, mezheplerle bölündü.Dirilt bizi ey Kur’an!Peygamberimizin bize emanet bıraktığı Ümmeti muhafaza edemedik. Onu hovarda mirasyediler gibi paramparça parçaladık.Bazıları seni anlaşılmaz bir kitap olarak tanıttı. Açıp anlamaya bile çalışmadı. Bazıları seni yüksek raflardan hayata indiremedi bile. Yine bazıları seni hayatlarından çıkarıp sadece merasim kitabı gibi lanse ederken, kimileri de bir kısmını okuyup, bir kısmını inkar etti.Dirilt bizi ey Kur’an!Kalbimize tıpkı Mekke'de nazil oluyormuşçasına tekrar nazil ol. Ayet eyet, sure sure tekrar in kalplerimize. Tıpkı sahabiler gibi biz de onar onar hayatımıza aktaralım seni.
Dirilt bizi ey Kur’an!Bize kalmamız gereken yeri, nerde durup nerede harekete geçmemiz gerektiğini ve ne zaman yürümemiz ve ne zaman koşmamız gerektiğini bir daha hatırlat. Hatırlat ki her şey çok geç olup ölüm kapımızı çalmadan senin ayetlerin bizde tezahür etsin.Dirilt bizi ey Kur’an!Üzerimize serpilen ölü toprağının kalkmasını sağla. Ve bizi şaha kaldırsın her ayetin.Bizi harekete geçirsin tıpkı kızgın çölde Ömeri, Hamzayı ,Aliyi, Osmanı, Aişeyi, Haticeyi, Sevdeyi, Zeynebi, Fatımayı ve diğerlerini harekete geçirip şimdi anarken saygıyla andığımız bu örnek insanları diriltip harekete geçirdiğin gibi bizi de dirilt.Dirilt bizi ey Kur’an!Hayatımıza yön veren senin ahkamın olsun. Seni bize gönderen yüce Yaratıcımızın emri yeryüzünde hakim, beşeriyet seninle mutmain olsun. Biz kalbimizi yitirdik. Peygamberimizin “onlar senin yüce kitabını terk ettiler,terkedilmiş olarak bıraktılar” şikayetinde dile getirildiği gibi bizler seni terk etmek istemiyoruz. Seni yok saymak, senin bir kısmına inanıp bir kısmını inkar etmek değil bütününe iman etmek istiyoruz.Dirilt bizi ey Kur’an!Biz senin kulbuna tutunmak istiyoruz. Rabbimizin sağlam kulp diye bahsettiği kulpa tutunmamız gerektiğini yine senden öğrendik ve sağlam kulpun ne olduğunu da yine senden öğrendik.Dirilt bizi ey Kur’an!Cihanşümul mesajınla, alemlere rahmet olarak gönderilen elçinle, tüm insanlığı kucaklayan metninle, "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz, bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna gazab ettiklerinin ve sapmışların yoluna değil" mealindeki duanla yoktan var edene yaklaştır, yakınlaştır bizi.Dirilt bizi ey Kur’an!Yoktan var edeni senden öğrendik, ibadeti, yaradana yaklaşmamızı, onun Resulünü, ona nasıl iman etmemiz gerektiğini, duayı, sevmeyi, salatı, yaşamaya dair ne varsa hepsini senden öğrendik.
Dirilt bizi ey Kur’an!Adem (a.s.)'ı senden öğrendik. Sen tanıklık yaptın. Ayna oldun İbrahim (a.s.) Rabbini ararken, Nuh (a.s.) gemisini yaparken, İsmail boğazlanmak üzere yatırılmışken, Yusuf (a.s.)'ın kuyudan hükümdar olma yolundaki mücadelesinde, Eyüp (a.s.)'ın sabrında, Ashab-ı Kehf'in kıssasında, Ad, Semud ve Medyen kavimlerinin yaşadıklarında, Firavun ve diğer zalimlerin işlediği zulümlerde hep sen ayna oldun bize. Ve olmaya devam edeceksin bizden sonra geleceklere de.Dirilt bizi ey Kuran!Af dilemeyi senden öğrendik. Dua etmemiz gerektiğini ve dua etmeyi, istemeyi, dilemeyi senden öğrendik. Allah’a sığınmayı, tefekkürü, tezekkürü, akletmeyi, düşünmeyi, mukayese edip doğru yolda yürümeyi hep senden öğrendik.Dirilt bizi ey Kur’an!Her surende cenneti, cehennemi, hesap gününü okuyorum. Cennet ayetleriyle yüzümde tebessüm beliriyor. Cehennem ayetleriyle yapmam ve sakınmam gerekenleri hatırlıyorum. Kıssaların hep yol gösteriyor bana.Duam Fatiha.Önderimizi anıyoruz Ahzab'la. Davamın temellerini atıyorum tüm peygamberlerin hayatlarının şekillendiği Enbiya ile.Tevbe diliyoruz yılmadan, usanmadan.Fetih isteğimiz bizi şahlandırıyor.İnşirah dileniyoruz bazen kalbimize.Kıyameti yaşıyoruz kimi zaman.Adiyatla tozu dumana katarak koşturmamız gerektiğini hatırlatıyoruz nefsimize.Kur’an'la istiyoruz. Kur’an'la diliyoruz. Kur’an'la şekillendirmek istiyoruz hayatamızı. Dirilt bizi ey Kur’an, bizi ve kalbimizi.Ey Kur’an dirilt bizi, bir daha ölmemek üzere…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)