4 Nisan 2011 Pazartesi

Kaybolan arıların sırrı Pazartesi, 04 Nisan 2011 Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde arılar kitle halinde kayboluyor. Bir sabah içi bal dolu kovanlardan çıkıyorlar ve bir daha geri dönmüyorlar. Arkalarında neden geri dönmemiş olabileceklerine dair hiçbir ipucu bırakmıyorlar. Ne ölüleri bulunuyor ne de başka bir yere göç ettiklerine dair emare... Bu endişe verici bir gelişmedir çünkü arılar doğadaki en önemli görevlerden birini yapıyorlar. Bu görev döllendirmedir.Bir kovanın arıları günde yüz bin çiçek döllendirir. Çiçekten çiçeğe dolaşırken erkek polenlerle dişi polenleri buluşturur. Bu buluşmadan tohum, meyve meydana gelir.Nasıl erkek olmadan kadın hamile kalamazsa, arı olmadan da birçok bitki çoğalamaz. Meyve, sebze, yenilebilir otlar, çiçekler ve fındık ceviz gibi sert kabuklu yemişlerin yüzde sekseni arılar tarafından döllenir. “Yediğimiz üç sokumdan birini arılara borçluyuz” diyor bir uzman.Albert Einstein’in birçok konuda olduğu gibi bu konuda da klasikleşmiş bir lafı var: “Eğer arı yeryüzünden kaybolursa en fazla dört yıl sonra insan da kaybolur. Arı yoksa döllenme yoktur, döllenme yoksa insan yoktur.” Arıların neden kaybolduğunu öğrenmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne gideceğiz. Arılar 2007’de birdenbire burada kaybolmaya başladı. Bazı yerlerde yüzlerce kovan birdenbire boşalıyordu. Pennsylvania eyaletinde arılar bir günde bir arıcının üç bin kovanını birden terk etti. Amerikalı arıcılar ortalığı velveleye verince diğer ülkelerdeki arıcılardan da ses gelmeye başladı. Fransa’dan Japonya’ya, Türkiye’den İngiltere’ye sayısız ülkede benzer kayıplar olduğu ortaya çıktı. Bilim adamları bu esrarengiz yok oluşa Koloni Çöküş Sendromu adı verdiler. (Bir kovan grubunun meydana getirdiği arılara koloni denir.) Birçok suçlu incelendi: Parazitler, bakteriler, genetiği ile oynanmış bitkiler, arıların yön bulma organlarını etkilemesi mümkün cep telefonları, sırayla sanık sandalyesine oturtuldu. Ama suçlu bunların arasında değildi.Diğer bütün olası nedenler elendikten sonra gözler yavaş yavaş Amerika’nın tarımdan çok endüstriye benzeyen, mono-culture denilen, tek ürün ağırlıklı üretim tarzına çevrildi.Çünkü organik tarım yapan yerlerde, doğal haline bırakılmış arılarda bir sorun yoktu. Kayıplar “gezgin” diye tarif edilen, her yıl döllenme görevi yapmak üzere tek ürün üretim bölgelerine taşınan arılarda yaşanıyordu.ABD’de mono-culture küçük ülke büyüklüğünde alanları tek bitkiye, örneğin badem veya kiraza, tahsis etmek demektir. Buralarda başka bitkilerin yaşamasına izin verilmez onun için buralarda yılda sadece birkaç hafta dışında çiçek yoktur. Çiçek olmadığı için de arı yoktur.Her yıl ilkbahara doğru, TIR’lara yüklü kovanlarda milyarlarca arı, ABD’nin birçok eyaletinden tek ürün bölgelerine taşınır.Florida arıcıları şubat ayının sonundan başlayarak arılarını yükleyip Kaliforniya’nın dev badem ve narenciye plantasyonlarına götürürler. Dört bin kilometreden uzun olan yolu kat etmek bir hafta kadar sürer.Mart ortalarında arılar Florida’ya geri getirilir. Mayısta Kanada hududundaki kiraz plantasyonları için yeniden yola çıkılır.ABD’deki arıcılar gelirlerinin yüzde yetmişini baldan değil arılarını bu şekilde çalıştırmaktan kazanıyor. Amerika’nın yeni köleleri arılardır. İşte bu çalışmadan döndükten sonradır ki arılar ortadan kayboluyor. “Kaliforniya’ya götürdüğüm arılar geri geldikten birkaç hafta sonra kaybolmaya başlıyor” diye konuştu bir arıcı. “Florida’da bıraktıklarımda hiçbir şey yok.” Ama neden? Kaybolan arıların sırrı çözüldüYıllık ortalama 1,7 milyon ton civarındaki dünya badem ürününün yüzde sekseni ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki dev çiftliklerden alınır.İki buçuk milyon dönümlük bir alanı kapsayan bu çiftliklerde arı yaşamaz. Çünkü buralarda ağaçlar birkaç hafta çiçek açar. Başka bitkilerin yaşamasına izin verilmediği için bu kısa dönem dışında çiçek yoktur.Arılar çiçeklerden beslenir. Onun için bademliklerde barınmaları mümkün değil. Bu nedenle ilkbaharda oralara başka yerlerden arı getirilmesi lazım ki çiçekleri döllenebilsin ve ağaçlar badem versin. Şubat ayının sonlarına doğru badem çiçeklerini döllendirmek üzere arılar TIR’larla Kaliforniya’ya taşınır. ABD’de iki küsur milyon arı kovanı var. Bunların yarısı bu hicrete katılır. Çiçek mevsiminden sonra arılar binlerce kilometre yol kat edip üslerine geri götürülür.Badem gibi mono-culture yani tek ürün tarımı uygulanan her yerde durum aynıdır. Tek ürün bölgelerinin bir başka özelliği daha var. Plantasyonlarda hastalık orman yangını gibi çabuk yayıldığı için büyük miktarda sinek ve böcek öldürücü kimyasal kullanılır. Ağaçlar havadan ve yerden sürekli kimyasallarla yıkanır.Bitkisel kimyasalların atası Almanlar tarafından keşfedilen ve Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan kimyasal silahlardır. Savaştan sonra kimyasal silah üreticileri fabrikalarını kapatmak için ürünlerine sivil alanda kullanım sahası aradılar. Tarımı buldular. İnsanları öldürmek için icat edilen formüller sinek ve böcek öldürmek amacıyla tarımın hizmetine sunuldu.Piyasaya yeni ilaçlar sürüldü İnsanları saymazsak, bundan en çok ilaçlanmış, yani zehirlenmiş bitkilerden bal ve polen toplayan arılar etkilendi. İlaçlanmış çiçeklere konan arılar şaşkın ve zihni bulanık sarhoşlar gibi yalpalamaya başlıyorlardı. Sürekli üstlerini temizlemeye çalışıyorlar, sonra düşüyor, bir daha kalkamıyorlardı. Şikâyet üzerine kimya şirketleri 2003’te piyasaya yeni tarımsal ilaçlar sürdü. Bunlar sadece belli böcekleri öldürecek ama arılara zarar vermeyeceklerdi. Gerçekten arılar ilaçlı çiçeklere temas ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ettiler.Ama üslerine geri döndükten sonra kovanları terk etmeye ve dönmemek üzere ortadan kaybolmaya başladılar. Bilim insanları hem arılarda hem de kovanlarda yüksek miktarlarda “zararlılara” karşı kullanılan kimyasal buldu. Bir Amerikan üniversitesi yirmiden fazla değişik kimyasal tespit etti. Ve şu ortaya çıktı:Yeni böcek ilaçları arıları hemen öldürmüyor, sinir sistemlerini yavaş yavaş tahrip ediyordu. Hafıza kaybına neden oluyorlar ve arının yön bulma yeteneğini yok ediyorlardı. Arılar kovanlarına dönemiyorlar çünkü yolu bulamıyorlar veya hatırlamıyorlardı.Kimyasal kullanılan yerlere götürülen koloniler çöküyordu. Yerinde, normal koşullarda bırakılanlara ise hiçbir şey olmuyordu. Çözüm basit gibi görünüyor ama değil. ABD’de çıkar lobilerinin büyük siyasi gücü vardır ve kimya şirketleri çok güçlüdür. Önlem alınmasını önlüyorlar. Arılar ölüyor, kimyasallar ise serbestçe ve bol bol satılmaya devam ediyor.Arı darlığı başlayınca Avustralya’dan Kaliforniya’ya jumbo jetlerle kovan taşınmaya başlandı. Bilim adamları da kendi kendine döllenen bir badem cinsini mükemmelleştirmeye çalışıyor. İtalya, Fransa ve Slovenya’da ise bazı kimyasallar yasaklandı. Bizde yasaklanmadığını söylememe bilmem gerek var mı? Demek ki arıların neden ortadan kaybolduğu sır değil. Sır olan paragöz insanın nasıl bu kadar aptal olabileceğidir. Ama belki bu da sır değil.Einstein kâinatta sonsuz olan tek şeyin insan aptallığı olduğunu söylememiş miydi?K: Milliyet / Metin Münir

30 Mart 2011 Çarşamba

Yiyeceklerimize gizlenen zehir: BPA Dikkat: Vücudunuzda BPA olarak da bilinen bisfenol A adlı kimyasal madde bulunuyor olabilir. İşte yiyecek ve vücutta bulunan kimyasalların zararları... Cufon.replace("h1"); Mutfaktaki dolapların içinde korkunç bir şey saklanıyor! Vücudunuzda BPA olarak da bilinen bisfenol A adlı kimyasal madde bulunuyor olabilir. BPA, ABD'deki fabrikaların plastikten yapay reçineye kadar birçok ürünün üretiminde, her bir Amerikalıya yılda 2,7 kg düşecek kadar kullandığı sentetik bir estrojen-dir. Bu, çok yüksek bir estrojen miktarıdır. Amerikalıların yüzde 92'sinden fazlasının idrarında BPA bulunuyor ve bilim adamları bu maddeyi henüz kesin olmamakla birlikte, göğüs kanserinden obeziteye, dikkat eksikliğinden kız ve erkek çocuklarındaki üreme organı anormalliklerine kadar birçok şeyle ilişkilendiriyör. Şimdilerde, BPA'nın yiyeceklerimizde de bulunduğu anlaşılıyor. Tüketici Raporları adlı dergi, Aralık sayısında yayınlanacak bir yazı için markalı bazı konserve yiyeceklerini test etti ve neredeyse hepsinde BPA buldu. Dergi ayrıca, Similac Advance adlı bebek mamasının toz olanında değil, ama sıvı halinde satılan türünde ve yine teneke kutuda satılan Nestle Ju-icy Juice isimli üründe BPA tespit etti. Yiyeceklerdeki BPA muhtemelen çoğu kutunun iç yüzeyinde kullanılan kaplamadan geçmişti. Bu durumda telaşlanmamız gerekir mi? Kimya endüstrisine bakılırsa, buna gerek yok. Amerikan Kimya Konseyi'nden Steven Hentges test sonuçlarını reddediyor ve Amerikalıların, düzenleyici hükümet kuruluşlarının güvenli bulduğu miktarlarda BPA aldığını belirtiyor. Hentges, BPA'ya maruz kalan farelerin üreme sağlığında anormalliklere yol açmadığını gösteren yeni bir araştırmanın sonuçlarına da dikkat çekiyor. Fakat bu kimyasalın yiyecek ve içecek kaplarında kullanılmasının yasaklanmasını isteyen Göğüs Kanseri Vakfı'na göre, 200'den fazla araştırmada düşük dozlarda BPA alımının sağlığı olumsuz yönde etkilediği ortaya koyuldu. Göğüs Kanseri Vakfı'na bilim danışmanlığı yapan ve New York eyaletinin Poughkeepsie şehrindeki Vassar Koleji'nde profesör olan Janet Gray, "Bağımsız bilim insanlarının, yani kimya sanayii için çalışmayanların büyük çoğunluğu, erken yaşlarda düşük dozda BPA'ya maruz kalmanın sonuçlarına dair kaygı duyuyor" diyor. Bilimsel dergilerde yayınlanmış makalelerde, hamile farelere verilen BPA'nın bu farelerin yavrularının üreme organlarında şekil bozukluklarına, erkek farelerde ise düşük sperm sayısına neden olabileceği tespit edildi. Çevre Sağlığı Perspektifleri dergisi bû yıl, BPA'ya maruz kalmış hamilefarelerin rahim boynunda (serviks), rahimlerinde ve vajinalarında anormallikler olan yavrular doğurduğunu tespit etti. Üreme Toksikolojisi dergisindeki makaleye göre, düşük dozlarda BPA'ya maruz kalan dişi farelerde, erken ergenlik hastalığı görüldü. Araştırmaların çoğu hayvanlar üzerinde yürütülse de, Amerikan Tıp Derneği Dergisi'nde geçen yıl yayınlanan bir makalede, kanında yüksek düzeyde BPA bulunan insanlarda "kalp damar ve şeker hastalıkları ile karaciğer enzimi anormalliklerinin daha yaygın olduğu" bildirildi. Başka bir çalışmada, kanında yüksek düzeyde BPA bulunan hamile kadınlarda düşük vakalarının daha fazla görüldüğü bulundu. Bilim adamları, şekli bozuk üreme organlarıyla doğan erkek çocuklardan, buluğ çağına 6 veya 8 yaşlarında giren kız çocuklarından, erkeklerde ve kadınlarda göğüs kanseri vakalarından ve erkeklerde azalan sperm sayılarından söz eden raporların sayısındaki artışa dikkat çekiyor. İç salgı bezleri uzmanları örgütü olan Endokrin Derneği, bu türden anormalliklerin iç salgı bezlerinin işlevini bozan kimyasallardan kaynak¬lanabileceğini söyledi. Kanada, geçtiğimiz yıl BPA'nın insan sağlığına zararlı olabileceğine karar veren ilk ülke oldu. Massachusetts eyaleti Ağustos ayında bir halk sağlığı önerisi yayınlayarak, hamilelerin ve çocuklarını emziren kadınların veya 2 yaşından küçük çocukların BPA'ya maruz kalmamaları konusunda uyarıda bulundu. Bu konuda fazlasıyla pasif kalan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), konuyu yeniden araştırıyor. Ayrıca BPA'nın yiyecek ve içecek kaplarında kullanımını yasaklamayı öngören kanun taslakları Kongre'de inceleme sürecinde. Bilim ve Çevre Sağlığı İletişim Ağı'ndan Dr. Ted Schettler, "Amerikalıların yüzde 92'si bir kimyasala maruz kalıyorsa, bu durumda doğru hareket etmek zorundasınız. Kemirgenler üzerinde yapılmış bireysel çalışmalar hakkında çene çalmaya devam mı edeceğiz, yoksa eyleme mi geçeceğiz?" diyor. Benim ailemde, yiyecekleri saklamak veya mikrodalga firma koymak amacıyla kullandığımız BPA içeren plastik kapların sayısını azaltıyoruz. Artık metal kutudan su içiyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinde gazetecilik yaparken savaş ağalarından, haydutlardan ve tarantulalardan kaynaklanan tehditleri sineye çektim. Ama iç salgıların işlevini bozan kimyasallar beni cidden korkutuyor. Nicholas D. Kristof Sabah/ New York Times